Mevzuat.com

Mevzuat ve Yargı İçtihatları İçin Başvuru Kaynağı


   

Anayasa Mahkemesinin E: 2003/29 (2559 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapan 4771 Sayılı Kanun ile İlgili), K: 2006/24 Sayılı Kararı

Dokümanın Başlığı
:
Anayasa Mahkemesinin E: 2003/29 (2559 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapan 4771 Sayılı Kanun ile İlgili), K: 2006/24 Sayılı Kararı
Kanun / Karar No
:
Kabul Tarihi
:
1 Kasım 9999
Resmi Gazete Tarihi
:
27 Temmuz 2006
Resmi Gazete Sayısı
:
0
Resmi Gazete Görüntüsü
:


27 Temmuz 2006 PERŞEMBE

Resmî Gazete

Sayı : 26241

ANAYASA MAHKEMESİ KARARI

Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:

Esas Sayısı: 2003/29

Karar Sayısı : 2006/24

Karar Günü: 22.2.2006

İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN:Hamur Sulh Ceza Mahkemesi

İTİRAZ DAVASININ KONUSU:4.7.1934 günlü, 2559 sayılı "Polis Vazife veSelâhiyetKanunu'nun 4771 sayılı Yasa ile Değiştirilen 9. maddesinin birinci fıkrasında yer alan"…usulüne göre verilmiş hakim kararı…"ibaresinin Anayasa'nın Başlangıcı ile 6., 8., 9., 20. ve 125. maddelerine aykırılığı savı ile iptali istemidir.

I - OLAY

Karayolu üzerinde arama yapılmasına izin verilmesi için yapılan başvuruyu inceleyen Mahkeme, itiraz konusu ibareyi Anayasa'ya aykırı görerek iptali için başvurmuştur.

II - İTİRAZIN GEREKÇESİ

Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:

"1- Usûle dair talebimiz;

1982 tarihli Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 152. maddesinde "Bir davaya bakmakta olan mahkeme, uygulanacak bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin hükümlerini Anayasa'ya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa, Anayasa Mahkemesi'nin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakır..." hükmü yer almakta olup; benzer şekilde 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 28. maddesinde "Bir davaya bakmakta olan mahkeme; 1. O dava sebebiyle uygulanacak bir kanunun veya kanun hükmünde kararnamenin hükümlerini Anayasa'ya aykırı görürse bu yoldaki gerekçeli kararı; ..." şeklindeki bir düzenlemeye yer verilmiştir. Bu sebeple; her ne kadar işbu başvuruya konu iptali istenen hüküm teknik anlamda bir "dava"da uygulanacak madde olmasa da; işin mahiyeti gereği hukuki bir talep karşısında hukuki bir "karar"da uygulanacak olan bir yasa maddesidir. İşin niteliği dikkate alındığında böylesi talepler böylesi bir hukuki işleme (Değişik iş esas kaydına) konu olabilecektir. Bu bakımdan; talebi olumluyada olumsuz şekilde sonuçlandırmanın mahkememize ait bir görev oluşu,böylesi taleplerin hukuken bu şekilde ele alınmasının zorunlu oluşu, Anayasa'ya aykırı olduğuna inanılan bir yasa maddesini bir hakimin bu teknik ayrıntı nedeniyle uygulamak zorunda bırakılamayacağı gibi hususlar nazara alınarak; iş bu başvurunun geniş anlamda yorumlanabilecek bir "dava" gibi yorumlanarak talebin esastan değerlendirilmesi Yüksek Mahkemenizden arz ve talep olunur.


Ayrıca; bir hukuk kuralı olan "Usûl kaideleri esas kaidelere mukaddemdir" ilkesi,gözardıedilemeyecek kadar önemli bir düstur ise de, bir işin esasına halel gelmeyecek şartlarda bu ilke uygulama alanı bulabilecektir. Yoksa, hiç bir zaman "Esasın usûle fedaedilemeyeceği"deyine bir başka hukuk kuralıdır. Burada usûl kaidesi teknik anlamda kullanılan"dava"dır, esas kaide ise bir hakimin ortada teknik anlamda bir "dava" olmadığı için Anayasa'ya aykırı olduğuna inandığı bir yasa maddesini yıllarca uygulamak zorunda bırakılamayacağıdır.

2 - Esas bakımından gerekçelerimiz;

Hukukumuzda; arama konusu, başlangıçtan beri hem yasa boyutunda, hemkazaiiçtihatlarda hem de ilmi içtihatlarda iki türlü ele alınmıştır. Bunlardan birincisi; kendisini 4.4.1929 tarih ve 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu madde 94 ve devamında gösteren "Bir suç işlendikten sonrayada bir suç işlendiği şüphesi ortaya çıktıktan sonra yapılan adli mahiyetteki arama", ikincisi ise; kendisini 4.7.1934 tarih ve 2559 sayılı Polis Vazife veSelâhiyetKanununda gösteren "Suç işlenmeden önceki düzenleyici-caydırıcı-önleyici idari mahiyettekiarama"dır.

Adli mahiyetteki aramada; bir suç işlemek veya buna iştirak veyahut yataklık etmek şüphesi altında bulunan kimsenin evi ile ona ait sair mahallerde arama yapılabileceği gibi gerek üzeri ve gerek eşyası dahi aranabilir. Bu arama şüphe altında bulunan kimsenin yakalanması maksadı ile yapılabileceği gibi sübut delillerinin meydana çıkarılması umulan hallerde dahi yapılabilir. (CMUK madde 94) CMUK.nun94. maddesinde yazılı kimselerdenbaşkalarının gerek üzerlerinde ve gerek evi ile sair mahallerde arama, ancak sanığın yakalanmasıveya suçun izlerinin takibi veya muayyen bazı eşyanın zabtımaksadiyleyapılabilir. Bu hallerde aramanın yapılması, aranılan şahsın veya takip edilen izlerin yahutzaptedilecekeşyanın aranılacak şahıs veya mahallerde bulunduğunu istidlâl ettirebilecek vakıaların vücuduna bağlıdır. (CMUK. madde 95.) Aramaya karar vermek yetkisi hakimindir. Ancak tehirinde mazarrat umulan hallerde Cumhuriyet Savcıları ve savcıların muavini sıfatı ile emirlerini icraya memur olan zabıta memurları (polis-jandarma görevlileri) arama yapabilirler. (CMUK. madde 97/1) Adli mahiyetteki arama kararını, hazırlık soruşturmasında Sulh Ceza Hakimi, son soruşturma aşamasında davayı gören mahkeme hakimi verir. Bu husus hem doktrin, hem yargısal içtihatlarda hem de uygulamada böyle kabul edilmiştir.


İdari mahiyetteki aramada; 2559 sayılı Polis Vazife veSelahiyetKanununun 4771 sayılı Kanunla değişik 9. maddesinde "Polis; Milli güvenlik ve kamu düzeninin, genel sağlık ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve hürriyetlerinin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, taşınması veya bulundurulması yasak olan her türlü silah, patlayıcı madde veya eşyanın tespiti amacıyla usûlüne göre verilmiş hakim kararı veya bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde mahallin en büyük mülki amirinin vereceği yazılı emirle; -kanunda tekteksayılan yerlerde- suçun önlenmesi amacıyla kişilerin üstlerini, araçlarını, özel kâğıtlarını ve eşyasını arar, suç unsurlarına el koyar ve evrakı ile birlikte Cumhuriyet Savcılığına tevdii eder. Ceza Muhakemeleri Kanunu ile diğer kanunlara göre suç iz, eser, emare veya delillerinin tespiti veya faillerinin yakalanması amacıyla polis tarafından yapılacak aramalar içinde usûlüne göre verilmiş hakim kararı veya bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde diğer kanunlarda yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmalıdır..." hükmü yer almıştır. Oysaki; 4771 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki aynı Kanunun 9. maddesinde "... Polis, kamu düzenini ve Anayasal hak ve özgürlükleri korumak bakımından zorunlu ve gecikmesinde sakınca bulunan hallerde il sınırları içinde valinin, ilçe sınırları içinde kaymakamın somut olay ve gereksinimler için her seferinde yeniden vereceği emirle -kanunda tekteksayılan yerlerde- suç konusu olabilecek alet ve eşyanın bulundurulup bulundurulmadığını saptamak ve eylemlerle ilgili kişileri ele geçirmek amacıyla kişilerin üstlerini, araçlarını ve eşyasını arar, suç unsuru gördüklerinde el koyar, evrakıyla birlikte adalete teslim eder..." hükmü yer almıştı.


İdari aramayla ilgili olarak öncelikle belirtelim ki; bu arama asayişi, kamu düzenini sağlamak, suç işlenmesini engellemek amacıyla kolluk görevlileri tarafından yapılan önleme aramasıdır. Önleme araması idari bir işlem olduğundan zabıtaya arama emri verme yetkisi (önceki madde metninde anlaşılacağı üzere) mülki amirlere verilmiştir. (SeydiKaymaz, Uygulamada ve Tesride Ceza Mahkemesinde Hukuka Aykırı Deliller, Seçkin Yayınevi, Ankara, 1. Bası, 1997, sayfa 137) Kaynağını Polis Vazife veSelahiyetKanunu'ndan alır. Buradaki esas nokta; bir suçun işlenmesi üzerine yargılama önlemi olarak arama-el koyma uygulaması anlamını taşımaz ve bu sebeple hakim izni aranmaz. Buradaki amaç suçun işlenmesinin önlenmesidir. Bu bakımdan idari aramalarda idari yapılanma çerçevesinde bir yetkisözkonusudur. (Prof. Dr.ErdenerYurtcan, CezaYargılaması Hukuku, Alfa Basım-Dağıtım, 5. bası, İstanbul 1994, sayfa 357) idari aramanın doktrinde ve idari uygulamadaki adı "arama-tarama"yada "uygulama" diyegeçmekteolup; idari aramadaki idari işlem olgusu, idari yetkiye dayalı tasarruf olgusu, Türk hukukunda doktrinde ve mahkemeiçtihatlariile uygulamalarında yıllardan beridir kabul görmüş ve görmektedir.

1961 Anayasası'nın 15/2. maddesinde ve 1982 Anayasası'nın hem ilk düzenlenen hem de 4709 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten sonraki 20/2. maddesinde yer alan "arama" konusu; ceza yargılamasını amacına ulaştırmak için suç şüphesi altındaki kişilerin, suç delillerinin ve müsadereye tabi eşyanın ele geçirilmesi amacıyla konutta, başka kapalı yerlerde ve kişilerin üstlerinde yapılan aramadır. Anayasa'da yer alan "kanunla yetkili kılınanmercii"denkasıt Cumhuriyet Savcısı ve emri altında adli tahkikat yapmaya vazifeli olan kolluk kuvvetleridir. Kısaca; Anayasa'mızın 20/2. maddesinde düzenlenen arama; suç işledikten sonra suçun ortaya çıkartılması ve aydınlatılması, suç delillerinin elde edilmesi, devam eden suçun inlenmesiyada bastırılması amacına matuf olan adli mahiyetteki aramadır. Bu husus hem doktrinde, hemkazaiiçtihatlarda, hem de mahkeme ve idare uygulamalarındaittifakenböyle kabul edildiği içindir ki; "hakim kararıyla arama" konusu 1961 Anayasası'ndan beridir. Anayasal metin olarak mevcut olmasına rağmen Polis Vazife veSelahiyetKanunu'nda düzenlenen idari aramalarda hakim kararı aranmamıştır. Bu konuda hukuka aykırılık ileri sürülmemiştir. Anayasa maddesi olarak düzenlenen adli aramaya ilişkin ayrıntılı düzenleme ise Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 94 ve devamı maddesinde yer almaktadır.


2559 sayılı Polis VazifeSelahiyetKanunu'nun 4771 sayılı Kanunla değişik 9. maddesinin hangi sebeple Anayasa'ya aykırı olduğuna gelince; yukarıdaki açıklamalarımızdan da anlaşılacağı üzere iki tür arama vardır. Bunlardan birincisi, kaynağını Anayasamızın 20/2 maddesinde ve Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu 94 ve devamı maddelerinde alan; bir suç işlendikten sonrayada suç işleneceği şüphesi ortaya çıktıktan sonra yapılan adli arama, ikincisi ise; suç işlenmeden önceyada suç işleneceğine dair bir şüphe mevcut olmadığı halde sırf düzenleyici-caydırıcı ve önleyici şekilde yapılan idarî aramadır. Adlî aramalarda arama kararı verme yetkisi olağan hallerde hakime (Hazırlık soruşturmasında Sulh Ceza Hâkimi son soruşturmada davayı gören mahkeme hâkimi) tanınmış, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde ise kanunla yetkili kılınanmerciilere(yani C. Savcısı veemrinde görev yapan kolluk kuvvetlerine) tanınmıştır. Adli aramada bir hâkimin kararyada tahkikat sürecine katılması pek tabiidir. İdarî aramalarda arama kararı verme yetkisi, 2559 sayılı Kanun'un son değişiklikten önceki 9. maddesinde il sınırları içinde valiye, ilçe sınırları içinde kaymakama tanınmışken aynı Kanun'un 4771 sayılı Kanunla değişik 9. maddesi birinci fıkrası hükmüne göre olağan hallerde hakime, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde o yerdeki mülki amire tanınmıştır. Yukarıda da izah olunduğu üzere; her yönüyle idarî bir tasarruf olan ve ancak idari makamların yetkisinde bulunan idari aramalarda hakim kararı aranması; 1982 tarihli Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın Başlangıç bölümünde yer alan ve Anayasa maddesi sayılan "...Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli devlet yetkilerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medeni bir işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda olduğu..." şeklindeki ilgili fıkrasına, Anayasamızın 6. maddesinde yer alan "...Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasa'dan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz..." şeklindeki madde hükmüne, Anayasamızın 8. maddesinde yer alan "...yürütme yetkisi ve görevi Cumhurbaşkanı veBakanlar Kurulu tarafından, Anayasa ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir..." şeklindeki madde hükmüne, Anayasamızın yargı yetkisine vurgu yapan 9. maddesine, Anayasamızın özel hayatın gizliliği konusunu düzenleyen 20. maddesine, Anayasamızın 125/5. maddesinde yer alan "...Yargı yetkisi, idarî eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır. Yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idari eylem ve işlem niteliğinde veya takdir yetkisini kaldıracak şekilde yargı kararı verilemez..." şeklindeki madde hükmüne aykırıdır.


İdari mahiyetteki aramaların etkin ve süratli birşekilde uygulanması, idari aramanın düzenleyici-caydırıcı ve önleyici özelliğine katkıda bulunacak, suçun işlenmesine zemin oluşturabilecek unsurları ortadan kaldıracak ve bu suretle deyahiç suç işlenmeyecekyada asgari düzeye indirilebilecektir. Bu durum yargının işini kolaylaştıracaktır. Bu sebepledir ki, idari aramalarda karar almasürecini kısaltmak, karar silsilesindeki prosedürü azaltmak hem uygulamaya, hem amaca hem de mevzuata uygun düşecektir. Her yönüyle idari bir tasarruf olan idari aramalarda mülki amirlerin yetkili kılınması Anayasamızda vurgulanan Kuvvetler ayrımına, yasama-yürütme yargı arasındaki yetki ve görev paylaşımına uygun düşecektir. İş bu olayda olduğu gibi idari bir işlemde yargısal bir gücün araya girmesi kuvvetler ayrımını zedeleyecek, adeta yetki karışması (veyagasbı) şekline dönüşecektir. Şayet amaç hak ve hürriyetlerini korumak ise; bu, idari bir karara hakimi katarak temin edilemeyecektir.Önemli olan insan hak ve hürriyetlerini güvenceye alan uygulamalara öncelik vermektir. Aşağıda da açıklandığı üzere; Polis Vazife veSelahiyetKanunu'nun değişik 9. maddesi ile önce insan hak ve hürriyetleri daraltılmış, sonra da bu daraltmayı görünüşte hafifletmek içinidari karar sürecine hakimi katarak zevahir kurtarılmaya çalışılmıştır.

Polis Vazife veSelahiyetKanunu'nun 9. maddesinde yapılan ve idari bir karara hakimi katan son değişiklikaynı zamanda 1982 tarihli Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın genelkarakteristiğine de aykırıdır. Bu Anayasa, yapıcı anlamda eleştirilmekle birlikte; hali hazırda yürürlükte olan bir Anayasa'dır. 1982 tarihli Anayasa'nın temel karakteristiği; yasama ve yargı karşısında (özellikle de yargı karşısında) yürütme kuvvetinin güçlendirilmesidir. 1961 Anayasası'nda yürütme gücü sadece bir görev iken 1982 Anayasası'yla hem görev hem de yetki olarak tanımlanmıştır. Nitekim; 1982 Anayasası'nın8. maddesine ilişkin gerekçede "... modern hayatta yürütme kuvveti devletin beyni, hareket gücünün kaynakladığı motordur. Bundan dolayıdır ki, 1961ilâ 1980 arasındaki devrede karar almak kudretinden yoksun hükümetler görülmüştür... Bu nedenle, yürütme, 1961 Anayasası'nda olduğu gibi bir görev olmaktan çıkartılmış, yürütme gerekli yetkilere sahip vekanunların kendisine verdiği görevleri yerine getiren bir kuvvet olarak düzenlenmiştir." denilmiştir. 1982 Anayasası'na ilişkin Danışma Meclisi Başkanlığı'na sunulan Anayasa Komisyonu raporunda da; "...1961 Anayasasının uygulanmaya başlanmasından sonra Anayasanın yetkili kıldığı organların ve özellikle yargı denetimi ile yükümlü organların zamanzamanpolitik eğilimlere kendilerini kaptırdıkları gözlenmiştir." şeklindeki ifadelere yer verilmiştir.


Bir Anayasa'yı beğenmemek ayrı, beğenmediği halde uygulamak ayrı konulardır. Beğenilmeyen hükümler değiştirilir, şayet bir Anayasa'nın genel mantığı takdir görmüyorsa bu halde Kurucu Meclis yeni bir mantıktan hareketle yeni bir Anayasa yapar. 1982 Anayasası'nın genel mantığı bu olduğu halde, Polis Vazife veSelahiyetKanunu'nda yer alan arama idari tasarrufaistinadeden bir arama olduğu halde, 2559 sayılı Kanun'un 4771 sayılı Kanun'la değişik 9. maddesinin birinci fıkrasında yer alan "...Usulüne göre verilmiş hakim kararı..." şeklindeki hüküm Anayasamıza aykırıdır. İnsan Hak veHürriyetleri bu düzenlemede olduğu gibi her idari tasarrufa bir"hakim kararı" şartı getirilmekle korunamayacaktır. Yetkikarışıklığının (veyagasbının) yanı sıra; somut bir olayın çözümünde yer alması gereken hakimlerin hem iş yükü çoğaltılmakta hem de idari makamlar ve yargımerciileriarasında hangi hallerin gecikmesinde sakınca olduğu hangi hallerin gecikmesinde sakınca bulunmadığı gibi ihtilaflara sebebiyet verilmektedir.

Yürütmenin; geleneksel ve aktüel olmak üzere iki tür işlevi vardır. Geleneksel işlevlerinin başında da kanunların uygulanmasını temin görevi gelir. Kanunların uygulanabilmesi, kamu düzeninin korunmasına bağlıdır. Zira; kamu düzeni korunmadığı, kargaşa içindeki bir ortamda, kanunların uygulanması mümkün değildir. Bu bakımdan kamu düzeninin korunması yürütmenin görevlerindendir. Bunun için de düzenleyici kolluk (zabıta, polis) işlemleri yürütme tarafından yapılır. Kamu düzeni korunurken önemli olan konu hürriyetlere saygılı olmaktır. (Prof. Dr. Erdoğan TEZİÇ, Anayasa Hukuku, Beta Basım Yayım, İstanbul, 1991, Sayfa 358)


2559 sayılı Kanun'un 4771 sayılı Kanun'la değişik 9. maddesinin insan hak ve hürriyetlerini neden kısıtladığına gelince; bu madde değişmeden önceki madde metninde "polis, kamu düzenini ve Anayasal hak ve özgürlükleri korumak bakımından zorunlu ve gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, il sınırları içinde valinin, ilçe sınırları içinde kaymakamın, somut olay ve gereksinimler için her seferinde yeniden vereceği emirle..." arama yapılabileceği hükmü vardır. Önceki metinde olağan hallerde idari arama yapılamıyor, sadece zorunlu ve gecikmesinde sakınca bulunan hallerde somut olay ve gereksinimler için idari arama yapılabiliyordu.

2559 sayılı Kanun'un 4771 sayılı Kanun'la değişik 9. maddesinin birinci fıkrasında ise; olağan hallerde de idari arama yapılmasına izin verilerek insan hak ve hürriyetleri bahsinde bir gedik açılmış, araya hakim kararı sıkıştırılarak aykırı durum hafifletilmeye çalışılmıştır. Önceki kanunla "Somut olay ve gereksinim" esası benimsenmişken yeni kanunda böylesi bir şartaranmayarak arama işi takdire daha da açık bırakılmıştır. Önceki metnin ikinci fıkrasının (E) bendinde "kesin belirtilerin elde edilmesi halinde umumiyada umuma açık yerlerde veya öğrenci yurtlarında veya ..." idari mahiyette arama yapılabileceği belirtildiği halde yeni madde metninde; kesin belirtilerin elde edilmesi kriterine yer verilmemiştir. Bu açıklamalardan da anlaşılacağı gibi; Avrupa Birliğine girme yolunda İnsan Hak ve Hürriyetleri bahsinde birey lehine düzenlemeler yapıldığı ileri sürülerek İnsan Hak ve Hürriyetleri daha da sınırlandırılmıştır. Şâyianın başka gerçeğin başka olduğu bunev'idüzenlemeler tam bir "FeliksCulpa" (yanimes'utcürüm veya alkışlanan hata)dır.


III - NETİCE-İ TALEP

Yukarıda arz ve izah olunan gerekçeler doğrultusunda 2559 sayılı Polis Vazife veSelahiyetKanunu'nun 4771 sayılı Kanunla değişik 9. maddesinin birinci fıkrasında yer alan "...usûlüne göre verilmiş hakim kararı..." hükmünün 1982 tarihli Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın başlangıç bölümünde yer alan ve Kuvvetler Ayrımını vurgulayan ilgili fıkrasına, 6. maddede yer alan ve "Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet Yetkisi kullanamaz." hükmüne, Anayasa'nın 8., 9., 20. ve 125/5 maddelerine, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 12. maddesine aykırı olduğu kanaatiyle belirtilen hükmün iptaline karar verilmesi saygılarımla arz ve talep olunur."

III - YASA METİNLERİ

A -İtiraz Konusu Yasa Kuralı

4.7.1934 gün ve 2559 sayılı Polis Vazife veSelâhiyetKanunu'nun 3.8.2002 günlü, 4771 sayılı Yasa'nın 10. maddesi ile değiştirilen ve iptali istenilen ibareyi de içeren 9. maddesi şöyledir:

"Madde 9-Polis, millî güvenlik ve kamu düzeninin, genel sağlık ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve hürriyetlerinin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, taşınması veya bulundurulması yasak olan her türlü silâh, patlayıcı madde veya eşyanın tespiti amacıylausulüne göre verilmiş hakim kararıveya bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde mahallin en büyük mülkî amirinin vereceği yazılı emirle;


A) 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu kapsamına giren toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin yapıldığı yerde veya yakın çevresinde,

B) Özel hukuk tüzel kişileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları veya sendikaların genel kurul toplantılarının yapıldığı yerin yakın çevresinde,

C) Halkın topluca bulunduğu veya toplanabileceği yerlerde,

D) Öğretim ve eğitim özgürlüğünün sağlanması için her derecede öğretim ve eğitim kurumlarının ve 20nci maddenin ikinci fıkrasının (A) bendindeki koşula uygun olarak girilecek üniversite, bağımsız fakülte veya bağlı kurumların içinde, bunların yakın çevreleri ile giriş ve çıkış yerlerinde,

E) Umumî veya umuma açık yerlerde veya öğrenci yurtlarında ve eklentilerinde,

F) Yerleşim yerlerinin giriş ve çıkışlarında

G) Her türlü toplu taşıma ve seyreden taşıt araçlarında

Suçun önlenmesi amacıyla kişilerin üstlerini, araçlarını,özel kağıtlarını ve eşyasını arar; suç unsurlarına el koyar ve evrakı ile birlikte Cumhuriyet savcılığına tevdî eder.

Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ile diğer kanunlara göre suç iz, eser, emare veya delillerinin tespiti veya faillerinin yakalanması amacıyla polis tarafından yapılacak aramalar için de usulüne göre verilmiş hakim kararı veya bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, diğer kanunlarda yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmalıdır.


5680 sayılı Basın Kanunu kapsamına giren basılı eserlerin arama ve zaptı, genel hükümlere tâbidir."

B - Dayanılan Anayasa Kuralları

İtiraz başvurusunda Anayasa'nın Başlangıcı ile 6., 8., 9., 20. ve 125. maddelerine dayanılmıştır.

IV - İLK İNCELEME

Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi uyarınca Mustafa BUMİN,HaşimKILIÇ, Yalçın ACARGÜN,SacitADALI, Ali HÜNER, Fulya KANTARCIOĞLU, Ertuğrul ERSOY, Tülay TUĞCU, Ahmet AKYALÇIN, Enis TUNGA ve MehmetERTEN'inkatılmalarıyla 24.4.2003 günü yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliğiyle karar verilmiştir.

V - ESASIN İNCELENMESİ

Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu yasa kuralı, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

Başvuru kararında, Anayasa'nın 20. maddesindeki düzenlemenin adlî aramalara ilişkin olduğu, 2559 sayılı Yasa'nın 9. maddesindeki aramanın ise, suçun işlenmesi üzerine yargılama önlemlerinden adlîaramadan farklı nitelikteki önleme araması olduğu, bu açıdan idari işlem niteliği taşıdığı belirtilerek, bu aramalarda hakim kararı aranmasına ilişkin kuralın Anayasa'nın Başlangıç'ı ile 6., 8., 9., 20. ve 125. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.


2559 sayılı Yasa'nın 9. maddesinde polisin, millî güvenlik ve kamu düzeninin, genel sağlık ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve hürriyetlerinin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, taşınması veya bulundurulması yasak olan her türlü silâh, patlayıcı maddeveyaeşyanıntespitiamacıyla usulüne göre verilmiş hakim kararı veya bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde mahallin en büyük mülkî amirinin vereceği yazılı emirle suçun önlenmesi amacıyla arama yapabileceği öngörülmüştür.

Anayasa'nın 20. maddesi gereğince özel hayatın gizliliği esastır. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hakim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça dokunulamaz.

Özel yaşamın dokunulmazlığı temel haklardandır ve bu niteliği nedeniyle insan haklarına ilişkin beyanname ve sözleşmelerde yer almış, tüm demokratik ülkelerin mevzuatlarında açıkça belirlenen istisnalar dışında Devlete, topluma ve diğer kişilere karşı korunmuştur.

İnsan Hakları Evrensel Bildirisinin 12. maddesinde"Hiç kimse özel hayatı, ailesi, konutu veya yazışması konusunda, keyfî karışmalara, şeref ve şöhretine karşı saldırılara maruz bırakılamaz. Herkesin bu saldırı ve karışmalara karşı yasa ile korunmaya hakkı vardır.", Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 8. maddesinde de,"1. Herkes özel hayatına ve aile hayatına…saygı gösterilmesi hakkına sahiptir;2. Bu hakkın kullanılmasında bir kamu otoritesi tarafından müdahale, demokratik bir toplumda ancak ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, dirlik ve düzenliğin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın ve ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için zorunlu olan ölçüde ve yasayla öngörülmüş olmak koşuluylasözkonusuolabilir"denilereközel yaşamın dokunulmazlığı sağlanmıştır.


3.10.2001 gün ve 4709 sayılı Yasayla Anayasa'nın 20. maddesindeki"Adlî soruşturma ve kovuşturmanın gerektirdiği istisnalar saklıdır"tümcesi madde metninden çıkarılmış, değişiklik gerekçesinde de belirtildiği gibi, bu hak ve özgürlüklerle ilgili özel sınırlar, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde öngörülen esaslar çerçevesinde açık olarak belirlenmiştir.

Anayasa'nın 20. maddesine göre, bir kişinin üstünün ve özel eşyasının aranması için hakim kararının ve gecikmesinde sakınca bulunan hallerde kanunla yetkili kılınan merciin yazılı emrinin yirmi dört saat içinde hakimin onayına sunulması zorunluluğu ve özel sınırlama nedenlerinin varlığının şart kılınmasıyla, özel yaşam alanının korunması güçlendirilmiştir.

Anayasa'nın 20. maddesi, 3.10.2001 gün ve 4709 sayılı Yasa ile yapılan değişiklik çerçevesinde sadece adlî aramalarda değil, özel yaşama müdahale oluşturan tüm aramalarda uygulanma olanağına sahiptir. Bu nedenle de madde ile öngörülen hakim kararı güvencesinden önleme aramalarının istisna tutulduğu düşünülemez. Kaldı ki, iptali istenilen kuralın 3.8.2002 gün ve 4771 sayılı Yasa ile Anayasa'nın 20. maddesindeki değişikliğe koşut olarak maddeye eklendiği anlaşılmaktadır.

Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kural, Anayasa'nın 20. maddesine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.

İptali istenen kuralın Anayasa'nın Başlangıcında yer alan kuvvetler ayrılığı ilkesi ve 6., 8., 9. ve 125. maddeleri ile ilgisi görülmemiştir.


VI - SONUÇ

4.7.1934 günlü, 2559 sayılı "Polis Vazife veSelâhiyetKanunu"nun 4771 sayılı Yasa ile değiştirilen 9. maddesinin birinci fıkrasında yer alan "... usulüne göre verilmiş hâkim kararı..." ibaresinin, Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, 22.2.2006 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Başkan

Tülay TUĞCU

Başkanvekili

HaşimKILIÇ

Üye

SacitADALI

Üye

Fulya KANTARCIOĞLU

Üye

Ahmet AKYALÇIN

Üye

Mehmet ERTEN

Üye

A.NecmiÖZLER

Üye

Serdar ÖZGÜLDÜR

Üye

Şevket APALAK

Üye

SerruhKALELİ

Üye

OsmanAlifeyyazPAKSÜT



SORUMSUZLUK BEYANI: Mevzuat.com başta Resmi Gazete olmak üzere çeşitli kaynaklardan içerik temin etmektedir. Bu içeriğin temini sırasında ve sonrasında Mevzuat.com'da yer alan bilgilerde: yanlışlıklar, hatalar, eksiklikler bulunabilir; eklemeler, çıkartmalar, güncellemeler, parçalara ayırmalar, içeriğin bölünmesi, format değişiklikleri, özetlemeler, yazılım/kod ilavesi, yapılmış olabilir; bilgiler güncel olmayabilir. Mevzuat.com hiçbir şeyi garanti etmemektedir, sorumluluk almamaktadır. Hangi sebeple olursa olsun Mevzuat.com'un ve içeriğinin kullanımı sebebiyle doğabilecek zararlardan Mevzuat.com, Mevzuat.com'un sahipleri ve çalışanları sorumlu değildir. Mevzuat.com'un ve içeriğinin kullanımı tamamen kullanıcının / ziyaretçinin vs. isteğine bırakılmıştır ve oluşabilecek zararlardan ve her türlü riskten söz konusu kullanıcılar / ziyaretçiler vs. sorumludur. Mevzuat.com kullanıcıları / ziyaretçileri vs., Mevzuat.com'u ve içeriğini kullandığı an bu koşulları ve sorumsuzluk beyanını baştan itibaren koşulsuz kabul etmiş sayılır. Bu koşulları ve sorumsuzluk beyanını kabul etmiyorsanız Mevzuat.com'u ve içeriğini hiçbir şekil ve surette kullanmayınız, kullandıklarınızı imha ediniz ve siteyi hemen terk ediniz. Mevzuat.com bu beyanı değiştirme hakkını elinde tutar. (Son güncelleme tarihi: 5 Nisan 2018)